31 Ekim 2012 Çarşamba

Biri çukulatalı & diğeri kaymaklı...

:)...

Mutluluk

Mutluluk, tarifi hem zor hem de kolay bir kavram. Biraz da “bardağın yarısı dolu, yarısı boş” meselesindekine benziyor. Ne olursa mutlu oluruz için bir örnek verelim. Eksik kalan yerleri herkes kendisine göre tamamlasın.
Kıdemli dede olan benim gibilerin vereceği örnek torunlarıyla ilgili olacaktır. Çoğu zaman yaptığımız gibi parka gittik. Bisikletine binerek gitmek istedi, öyle yaptık. Güzel bir sonbahar gününü değerlendirdik. Hava çok güzel olunca parka gelen çocuk sayısı da fazlaydı. Çocukların bağrışmaları, kaydırak başında ve salıncaklarda sıra mücadelesi torunumun yapısına uygun değil. Salıncak için sabırla sıra beklemeyi tercih eder. Kaydıraktan tam kayacağı an başka bir çocuk arkasından geliyorsa kenara çekilip diğerlerinin kaymasını bekler. O sırada korkuluk demirlerine tutunur. Kaydırak boşalmış ise kayar. Sağlamcı bir huyu var diyebiliriz. Bu konuda büyüklerinin ona bir telkini vb. olduğunu zannetmiyorum.

30 Ekim 2012 Salı

emziğimiz de...

Eski emzik nerede?

Henüz yeni doğan safhasındayken emzik kullanmayı bilinçli olarak tercih etmiştik. Çalışan annelerin çocukları için bir kolaylık olabiliyordu. Üçüncü ayımız tamamlandığında annemiz tekrar çalışmaya başlamıştı. Gündüz süresince genelde mama ile beslenme ve emzikle oyalanma çocuğa refakat edenleri rahatlatıyordu.
İki yaşına geldiğimizde emziği nasıl bırakacağız düşüncesine sıra gelmişti. Zorlama olmadan, biraz da zamana yayarak emziğin bırakılması gerektiği konuşmalarımızda yer almaya başlamıştı. Çocuğun ilk tepkisi emziğe daha fazla sahip çıkmak oldu.
Aile büyüklerinin davranışlarının çocuk üzerinde etkisi olduğunu, kendi aramızda tutarlı olmamız gerektiğini biliyoruz. Ancak uygulamada, çocuğumuz aynı konu için farklı davranışlara maruz kalabiliyordu.
Özel durumumuzdan bahsetmemeliyim.  Çocuğumuz kendi evlerinde, onlara yakın oturan anneannenin evinde

27 Ekim 2012 Cumartesi

Uyku düzeni

Yeni doğan dönemindeki bebekler günün büyük bölümünü uykuda geçiriyorlar. Bu nedenle “çocuk uyuya uyuya büyür” veciz sözü sık kullanılmaktadır. Aylar geçtikçe uyku saatleri azalmaya ve gün içindeki dağılımı da değişmeye başlıyor. İki yaşına kadar olan süreçte sabahtan iki-üç saat ve öğleden sonra iki-üç saatlik uyku düzeni varken, ikinci yaş tamamlandığında sabah uykusu bırakılıp sadece öğleden sonraları birkaç saatlik uyku ile yetinildiği görülebiliyor.
Şablon olarak kabul edilebilecek bu tür uyku düzeni her çocuk için kendine özel değişiklikler gösterebiliyor.
Okullu olana kadarki dönemde, uykunun çocuk gelişimi bakımından önemli olduğu unutulmamalıdır.
Günlük aktiviteler sırasında enerji harcayan ve açık havada psikolojisi olumlu etkilenen çocuk, beslenme sonrasında uykuyu kendiliğinden kabulleniyor ve uyumak istiyorsa hayatın akışı normal gidiyor kabul edilmelidir.

ikisi bir arada...

11 Ekim 2012 Perşembe

Sabah erkenden ayabakılarımızı giydik

Torumun henüz bir yaşındayken bir markete gitmiştik. Kasadaki genç kızın “kaç aylık?” sorusuna “bir yaşında “cevabını vermiştim. Soruların arkası geldi ve konuşmaya devam ettik. Kasadaki kızın da iki yaşını geçmiş bir yeğeni olduğunu, annesinin çalıştığını, aile yakınlarının bebeğe baktığını, çalışan annenin her sabah evden ayrılırken, çocuğun annesini bacaklarına sarılarak “anne bugün işe gitme” diyerek ağladığını öğrenmiştim. Anlatılanlardan anne ve çocuğun her sabah travma yaşadığı anlaşılıyordu.
Karşılıklı konuşma sırasında; o dönem için sabahları annenin evden ayrılma saatlerinde ağlamaya varan sahneleri yaşamadığımızı, ancak annemizin arkasından çocuğumuzun  “anne yok, gelecek.. .. “ ifadelerinin içimizi acıttığını anlatmıştım.
İlerleyen süreç içinde kasadaki kızın anlattığı tabloyu şimdi biz de yaşamaya başladık. Önceki dönemde çocuğun açıktan tepki vermediği sabah ayrılıklarında bile

Kipatımı unuttuk

Öğlenden önceki faaliyetlerimiz tamamlanmak üzere. Açık havada dolaştık, parkta yorulduk. Oyunlar eşliğinde öğlen yemeğimizi yedik, uyku bastırırınca kendiliğimizden “uykum geldi dede” sözleriyle kendimizi arka odada bulduk. Panjurları biraz indirip yarı karartma uyguladık. Sıra “kırmızı başlıklı kız”ı anlatmaya gelmişti.  Her gün tekrarladığımız uyku öncesi masal faslımız başladı. Bizim masalımızda geçen “kırmızı başlıklı kız” bilinenden biraz farklı. Masalımızda kuzuları yiyen kurt yok. Kırmızı başlıklı kız rolünü bazen torunum oynuyor. Bazen ortak tanıdığımız olan başka bir çocuk rolü oynuyor. Özellikle o gün veya kısa süre önce yaşadıklarımızı bu sefer masal ortamında yaşatan doğaçlama olayları daldan dala atlayarak analatıyoruz. Çoğu defa elimizde resimli masal kitapları da oluyor.
Bugünün öğle uykusuna aynı şekilde başlarken “dede kipatımı unuttuk” diyerek yataktan doğrulunca, uyku havasını dağıtmamak için yan odadan hızlı bir şekilde üç

Mahsusçuktan oynayalım

Torunumu sabah evlerinden alarak kendi evimize geldik. Çocuğun sabah erken saatlerde kolayca kahvaltı edemediğini biliyoruz. Oyunlar eşliğinde kahvaltıyı zamana yayarak tamamladık. Babaannemizin gayretlerinin tükendiği anlarda dedenin devreye girmesi işe yarıyor diyebiliriz.
Sıra dışarı çıkmaya gelmişti. Sonbahar kendini daha fazla göstermeye başladığından biraz kalınca giyinerek dışarı çıkmaya hazırlanırken; “dur dede Zehra’yı almayı unuttuk!” ikazı ile yere eğilerek alıyormuş gibi yaptı ve çocuk arabasına oturmaya razı oldu.
Ankara’daki torunum son zamanlarda oyunlarımızın bir parçası haline geldi. Bazen pot kırdığımda “ama dede mahsusçuktan yapıyoruz” ikazı geliyor. Zehra henüz sekiz aylık olduğundan, oyuncak bebek yerine mahsusçuktan onu kullanıyoruz. Zehra’nın karnı acıktı demek “ben acıktım” , Zehra”nın tuvaleti geldi demek

Kardan adam yapalım

Gün içinde yaşadığımız oyun sahnelerinin sayısı hesaplamak zor. Oyundan oyuna, konudan konuya çok kolay geçebiliyoruz.
Bu sabah torunumu evlerinden alıp arabamız doğru giderken, yanaklarıma elleyerek “dede bu sabah tıraş olmadın mı?” sorusuna “evet, hani bu sabah erken gelmek için söz verdim ya, aceleden tıraş olmadan çıkmışım” cevabını