Radyo programında sunulan kısa olayda; “İlaç içmemekte direnen çocuk bir türlü ikna olmuyordu. Baba kolayı seçti ve anneyi beceriksizlikle suçlayarak bağırmaya başladı. Suçlanan anne çocuğu omuzlarından kaldırarak kanepenin üzerine fırlattı. Gören gözler; annenin çocuğu fırlatırken
çimdiklediğini de fark etti. Çocuk; canı yanmış ve kanepeye yapışmış gibiydi. Çocuk, anne ve babanın bağırmaları karşısında tırsmış, sessiz hıçkırıklarıyla ağlamaya devam ediyordu. Sonuçta çocuk ilacı içmedi. Şiddete uğradığı için savunma sistemi biraz daha zayıfladı. Geçen zaman anne-babayı sakinleştirdi. Hatalarını itiraf etmeden durumu düzeltmenin yollarını düşünmeye başladılar.”
Programa katılan uzman söze katıldı; “çocuğunun okul problemi olduğunu söyleyen bir anneyle görüşmeler sırasında annenin çocukluk döneminde devamlı şiddete maruz kaldığı, ancak annenin kendi yaşadığı bu acı tecrübeyi çocuklarına yaşatmamak için-üç çocuğundan- hiç birine tokat bile atmadan yetiştirmeye karar verdiği ifade edilmişti. Görüşmeler devam ettiğinde anlaşıldı ki; anne fiziksel şiddet uygulamasa bile küsmek, konuşmamak ve odaya hapsetmek gibi psikolojik şiddet uygulamaktaydı. Duygusal ve psikolojik şiddetin en az fiziksel şiddet kadar derin izler bırakacağı unutulmamalıdır” dedi. Şiddet gören çocuk gelecekte kendi çocuklarına nasıl davranacak, düşünelim.
Çocuk anne-babanın vesilesiyle dünyaya gelmiş olsa bile onların malı değildir. Bu durum çocuğa kötü muamele yapılması için bir gerekçe olabilir mi? Benim çocuğum değimli? İstediğimi yaparım! mantığı doğru mu? Anne-baba hakları olduğu kadar, çocuğun da haklarının olduğu unutulmamalıdır.
*Annelik Sanatı – Adem Güneş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder