Günlük hayatta tersi gelişmeler de sıkça karşımıza çıkabiliyor. Zora girdiği küçük bir olay karşısında çevresine rahatsızlık veren yakınlarımıza şahit oluyoruz. Fazla uzağa gitmeyelim, kendimizi de bu anlamda sorgulayalım.
Evinize konuk gelmiş bir yakınınız ile aynı ortamı paylaşırken; incir kabuğu örneğindeki gibi
sıradan bir olay karşısında sesimizi yükselttiğimizde, ucu her yere gidebilecek sözler sarf ettiğimizde çevremizde rahatsızlık yaratabiliyoruz. Ailemizle evde yalnızken sarf edildiğinde pek de alınganlık nedeni olmayacak sözlerimizin, daha kalabalık ortamda saygı sınırlarını zorlayan ve kırıcı hale gelen taşlara dönüşebileceğini bilmeliyiz.
sıradan bir olay karşısında sesimizi yükselttiğimizde, ucu her yere gidebilecek sözler sarf ettiğimizde çevremizde rahatsızlık yaratabiliyoruz. Ailemizle evde yalnızken sarf edildiğinde pek de alınganlık nedeni olmayacak sözlerimizin, daha kalabalık ortamda saygı sınırlarını zorlayan ve kırıcı hale gelen taşlara dönüşebileceğini bilmeliyiz.
Şunu peşinen kabul etmeliyiz, “herkes en az benim kadar akıllı”. Çevremizde bulunanların duygularını önemsemeden, aklıma geleni söylerim, onlar da bunu anlamazdan gelirler umursamazlığı, insanlar arasındaki saygınlığımızın belirlenmesinde rol oynar. Saygınlık bakkaldan satın alınmıyor. İnsanlar arasındaki iletişim becerimiz her fırsatta değerlendiriliyor.
Olgun insan modelinin oluşması çocuk yaşlarda başlıyor. Geleceği görerek, bilinçli yetiştirilen çocuklar; sorumluk üstlenmesini bilen, sorunlar karşısında çözümler üretebilen, bardağın dolu tarafını görerek olaylara olumlu taraftan yaklaşan bir yaklaşım içinde oluyorlar. Bu tür insanlar çevrelerine mutluluk saçıyorlar. Aranan insan oluyorlar.
“Aman biz çektik çocuğumuz çekmesin” , “ param var yaptırırım, çocuğum uğraşmasın”, “benim hiç olmamıştı, çocuğumun olsun” anlayışı ile yetiştirilen, ihtiyaçtan fazla harçlığa, oyuncağa, giyime vb. sahip olan çocuklar sürekli prenses veya prens rolünü üstlendiklerinde gerçek hayat rolünde şaşırabiliyorlar.
Bir taraftan sevgi ve şefkat anlayışı sürekli çocuğun üzerinde bir hale olarak sürdürülmeli, diğer taraftan yaşı ilerledikçe çocuğun sorumlulukları da artırılmalıdır. Anne babanın koruyucu şemsiyesi devam ettirilirken çocuğa küçük işler yapması için fırsatlar hazırlanmalı. Anne babanın çocuk yetiştirme sanatını ortaya koyarak, oyun anlayışı içinde çocuklarını geleceğe hazırlama rolü başarılmalıdır. Çocuk sıkılmaya başladığında konu değiştirilmelidir. Diğer bir ifade ile her fırsatta çocuğa emek verilmelidir
Sıkça karşılaştığımız üzere;”benim çocuğum prenses, o dursun ben yaparım”, “aman uğraşamıyorum”, “ödevleri çok ağır, ben yapıverdim”, “bütün gün bilgisayar başında, yatağını bile toplamıyor”, “marketten bir şey istedim, bir sürü laf etti” vb. şikâyet sözleri ortaya çıkmadan yapabileceklerimiz var.
İnsani değerlerimiz arasında sıralayabileceğimiz sabır, dayanıklılık, çalışkanlık, yardımseverlik, dürüstlük, özveri gibi özellikler çocuk yaşlarda kazanılabilir. Anne babaları üzen yanlış özelliklerin ilerleyen yaşlarda düzeltilmesi çok daha güç olacaktır. Yetişkin olduğu halde olgunlaşamamış kişiler sorumluluk almadan yaşama eğiliminde, evlilikten kaçan, sürekli kararsızlık içinde olan, iş yapmaktan kaçan, risk alamayan bir dünya kuracaklardır.
Anne babaların yapacakları çok da zor değil. Emek vermeyi göze almalıyız. Çocuğumuzun ileride bir yetişkin olacağını unutmamamız başarıya giden yoldaki ilk adımımız olacak. Çocuğumuza hangi sorumlulukları ne zaman vereceğimiz konusu gündemimizde sürekli tutulmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder