17 Ağustos 2012 Cuma

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına mektup

Sayın Bakanım,
.. .. ... İki torunumun birisi İstanbul’da, diğeri Ankara’da yaşamaktadır. Torunlarımın birisi iki buçuk yaşında ve diğeri altı aylıktır. Özellikle İstanbul’da çok yakın oturduğumuz iki buçuk yaşındaki kız torunumla yakından ilgilenme şansına sahip olan ve ona uzunca vakit ayırmanın hazzını
yaşayan bir dede olduğumu ifade etmek isterim.
Eşim ve gelinimiz çalıştığı için; ilk üç aydan sonraki dönemde bebek/çocuk bakımının gündüz bölümünü gönüllü olarak üstlenmeye çalıştım. Gerek okuyarak, gerekse tecrübe sahibi aile üyelerinin tavsiyelerini dinleyerek oğlum ve gelinime destek olmaya çalışıyorum.
Kendi çocuklarımızı yetiştirirken çok da üzerinde durmadığımız ayrıntıların ne kadar önemli olduğunu torunlarımızın yetiştirilmesi aşamasında farkına vardım. Önemli olduğunu düşündüğümüz bu ayrıntıların devletimiz seviyesinde ele alınıyor olduğunu biliyoruz.
Ülkemizi geleceğe taşıyacak çocuklarımızın yetiştirilmesinde alınacak ilâve tedbirleri; bir dede gözüyle, size iletilmesinde yarar olabileceği ümidi ile aşağıda sıralamak istiyorum:
-Özellikle özel sektörde çalışan annelerin ilk üç ay sonrasında tekrar işlerine dönmek durumunda olduklarını görüyoruz,
-Çok erken dönemde anneden ayrılan bebeklerin anne sütü ile beslenmeleri sekteye uğrayabilmektedir,
-Bu durum gerek annenin, gerekse bebeklerin psikolojilerini menfi olarak etkileyebilmektedir,
-Uygun şartlar oluşturularak bebeklerin dört yaşına kadar kesintisiz olarak anneleriyle birlikte olmalarını sağlayıcı bir teşvik sistemi (iş veren ve anne bakış açısıyla) geliştirilmelidir,
-Söz konusu teşvik sistemi hem anneyi, hem de işvereni hedef almalıdır (örneğin ilk altı ayı ücretli, sonraki dönem ücretsiz ancak SGK primleri devlet tarafından karşılanan bir formül geliştirilmesi vb.),
-Yasal düzenlemelerle, dört yaşına kadar çocuk-anne beraberliği sağlanmalı, bu mümkün oluncaya kadar (acil bir tedbir olarak) en az iki yaşına kadar anne-bebek birlikteliği bozulmamalıdır,
-Annenin yerini hiç kimsenin alamayacağını biliyoruz,
-Aile yakınları (anneanne, babaanne, dede vb.) veya bakıcı elinde kalan çocuklar ile gelecek endişesi yaşamadan çocuğuna bakan annelerin bebek üzerindeki etkisini mukayese edemeyiz.
-“Cennet anaların ayakları altındadır” anlayışında da vurgulandığı üzere annelik mukaddes bir kavramdır.
-Çocuk yetiştirmek; sorumluluk almayı ve bilgi birikimi gerektiren bir süreçtir,
-Annelik tecrübe ede ede öğrenilmesi yerine, özel eğitim alınarak ön hazırlık dönemini müteakip üstlenilecek bir sorumluluktur.
-Bu sorumluluğun çoğunu genç annelerin omuzlarına bırakmak yerine devletimizin teşvik edici formüller geliştirmesi ve bilinçli anneliği özendirmesi gerekmektedir.
-Örneğin evlilik öncesi ve devamında anne-babalık eğitimlerinin düzenlenmesi, bu eğitimde başarılı olan çiftlerin teşvik edilmesi için formüller bulunmalıdır.
-Nitelikli anne-babalık ve devamında nitelikli nesillerin yetişmesi için ayrılacak kaynakların (teşvik sisteminin maliyetinin karşılanması) uzun vadede geri dönüşünün olacağı dikkate alınmalıdır,
-Hamile kalan anne adaylarının bir bölümünün “kürtaj”ı bir doğum kontrol yöntemi olarak görme eğilimlerini biliyoruz.
-Maddi beklentiler, işini kaybetme kaygıları, çocuk sahibi olma istekleri, doğum sonrası ücretli-ücretsiz izin imkanları ve kreş ihtiyaçlarından oluşan denklemler arasında seçim yapmak zorunda kalan anne adayları karasızlık içinde kalabilmektedir.
-“Kadına pozitif ayırımcılık” kavramı dikkate alınarak çalışmayan annelerin de doğrudan SGK kayıtlarının yapılması, uygun bulunacak süre ve miktarlarda ödeme yapılması değerlendirilmelidir.
-Anne adaylarının doğru yönlendirilmeleri hususunda siz yöneticilerimizin desteğine ve teşviklerine ihtiyaç duyulmaktadır.

1 yorum: