17 Ağustos 2012 Cuma

Dolaplar içinde anne ararken

Birkaç aylıkken annemiz tekrar çalışmaya başlamıştı. Doğum sonrası birlikte olunan süre kısa sürmüştü. Annenin işe gitmesi karşısındaki tepkileri ilk aylarda gözle takip edememiştik. Henüz üç aylı bebeğin annesiyle birlikteyken yaşadığı mutluluğu izleyebiliyorduk. Anne yokken de mutlu görünüyordu.
Günlük akıştaki beklenen gelişmeler düzgün gidiyordu. Neşesi, çevreye verdiği tepkileri, mamayla beslenmesi olumlu tablo oluşturuyordu. Birinci yaşımızı tamamladığımız günlerde durum değişmeye başlamıştı. Sabah uyandığımızda torunumuzun “anne yok, anne gelecek” sözcükleri içimizi burkar olmuştu. Gündüz süresince annenin yokluğunu, bebeğin yakın çevresindeki sevgi çemberi ile gidermeye çalışıyorduk. Çocuğun davranışlarında izleyebildiğimiz farklılık olmadığından, onun yeteri kadar mutlu göründüğünü düşünüyorduk.

Zaman içinde havanın kararması sonrasında annenin işten dönmesi ve kapı zilinin çalması, çocuğun sabırla beklediği an olmaya başlamıştı. Giderek daha da belirginleşen bir şekilde akşamı bekler olduğunu hissetmeye başlamıştık. İş dönüş saati yaklaştığında “anne gelecek” demesi, her zil çaldığında kapıya koşarak, sevinçle “anne geldi” diyerek kapıya koşması bizleri duygulandırıyordu. Başlangıçta sabah uyandıktan sonra bizi rahatsız eden davranışlar görmüyorduk. Annenin evden çıkışı çocuğun uyanık olduğu saatlere denk geldiğinde birkaç ağlama sahnesi yaşamıştık. “Anne işe gidiyor, akşam gelecek” açıklamalarının yetmediği günlerde yaşamıştık. Bu durum fazla uzun sürmemişti. Bir keresinde uyandığımızda anne gideli çok olmuş, kalktığımızda annemiz yoktu. “Anne nerede? “ sorusuna “anne işe gitti, akşam gelecek” cevabının yeteceğini zannetmiştik. Daha öncekilerde öyle olmuş ve sorun çıkmamıştı. Bu sefer farklı oldu. Yatağından çıktıktan sonra, önce yakındakilerden başlayarak evdeki bütün dolapların içlerini kontrol etmiştik. Devamında kapı arkalarında anne aramıştık. Çaresizliği çağrıştıran ses tonuyla “anne yok, anne gelecek” sözcükleri tekrarlanarak evi birden fazla defa dolaşmıştık. Her defasında dolap içlerini, kapı arkalarını birlikte tekrar kontrol ettik. Zaman içinde bu davranışlar azaldı ve kayboldu. Yakın çevresindeki aile yakınlarının özen göstermelerinin yetmeyeceğini, annenin yerini hiç kimsenin alamayacağını bir kez daha yaşayarak tecrübe ettik.
Şimdi altı aylık diğer torunumuz annesi ile birlikteliğini kesintisiz sürdürüyor. Aklımıza geldikçe “Allah kimseyi annesinden ayırmasın” dualarımızı tekrarlıyoruz. Altı aylık bebeğimiz ev içinde gözleriyle sürekli annesini takip ediyor. Annesinin her kucağına almasında veya uzaktan seslenmesi sırasında “gözlerinin içinin gülmesi” kavramını görebiliyoruz. Mümkün olabiliyorsa, çocukların dört yaşına kadar anne ile birlikteliklerinin kesintisiz olması gerektiği inancımız daha da kesinleşti. Bunun mümkün olmaması halinde ise, ilk iki yıl anne çocuk beraberliğinin kesintisiz olması için hepimizin yapabilecekleri olmalı. Bu konuda bir adım sayılabilecek aşağıdaki mektubu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza ileteceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder