14 Eylül 2014 Pazar

Prensesim & Paşam

Birçok evde çocuklar hükümdarlığını ilan etmiş durumda. Presesim-paşam diye diye bu hale geldiler. Önceleri şikayetçi değildik. Şimdi yetişkin oldular. Ellerini ev işlerine uzatmıyorlar. Marketten alınacaklar umurlarında değil. Söylediklerinizi ne kadar duyuyorlar .... tabletlerinden-akıllı telefonlarından gözlerini ayramıyorlar.
Anne-baba ise çocuklarına söz geçiremediklerinden yakınıyorlar.
Oysa ki çocuklar üzerinde otorite kurmak o kadar da zor değil.
Daha çocuk yaşta kendi seviyelerine uygun işler verilmesi onları da mutlu edecekken; “dur sen yapma, ben yaparım “ diyerek her işi ellerinden kaptık ..... okul döneminde “dur sen ders çalış, kalkma ...” dedik, onlar da
başka işlerle meşgul oldular....
Her dönemde düzeltme mümkün olabilir.  Umutsuzluk çözüm değil.
Ancak yaş ilerledikçe sorumluluk duygusunun kazanılması daha da güçleşecektir. Geç kalmamak gerekir.
Ebeveynlerin söz dinletebilmek adına yaptığı en büyük yanlışın; çocuğun her istediğini yerine getirmek ve davranışlarına sınır koymamak olduğunu unutmayalım . Bu durum en çok da çalışan anneler için söz konusu. Çocuğuna arzu ettiği kadar vakit ayıramamanın verdiği duygusallık sınırların aşılmasına neden olabiliyor. Her talebi karşılanan çocuk zafiyet alanlarını çok kolay tespit edebiliyor. İsitismar kolaylaşıyor. Sonrasında ise doyumsuzluk tabloları ile karşılaşıyoruz.
Yetişkin olduklarında ortaya çıkan şikayetlerin sorumlusu aslında kim?
“Biz fakirlik ve baskı altında içinde büyüdük , çocuklarımız maddi sıkıntı çekmesin, baskı altında kalmasın ...“ derken düşündük mü-düşünüyor muyuz?”  Çocukların her isteğini mi, yoksa makul olan isteklerini makul zamanda mı yerine getirelim? Kendimize soralım.
Her sitediğini yerine getirilen çocuklar mutlular mı? Yoksa doyumsuz  kişiler mi oluyorlar?
Doyumsuz, şımarık, sabırsız, şükürsüz, tembel, kural ve sınır tanımayan ..... bu sıfatların insanda ortaya çıkardığı olumsuz duygulardan kaçınmak için; çocukluk yıllarında oyun oynarken bile bu zamanları eğitim fırsatı olarak değerlendirmeliyiz.
Dört yaşına gelindiğinde kurallar öğrenilmiş olmalı.
Sınırlamalar konusunda yetişmiş olunmalı.
Çok basit bir örnek; evde “prensesim-paşam” diye hitap ettiğiniz sorumluluk bilinci, sınırlar-kurallar eğitimi verilmemiş çocuk parka gittiğinde salıncak sırası bekler mi? Hiç beklemeden “o insin ben sallanacağım” diyerek ortalığı ayağa kaldırıyorsa bir şeylerin yanlış gittiği anlaşılmalı.
Diğer bir örnek; yetişkin ve evlilik hazırlıkları yapan kızımız kaprislerini sıralıyor. Hediye edilen yüzüğü beğenmediğini belli ediyor. Nezaket sınırları aşılıyor. İlerleyen zamanda kendisine uzatılan hediye paketini açmadan “geri götür” anlamındaki sözcüklerle kırıcı olabiliyor. Çiçekle gelen muhatabını “şurası solmuş” anlamında eleştiriyor. “Prenses” diyerek yetiştirdiğimiz eserimiz hiç bir şeyi beğenmiyor. “Ertrafına bakar mısın, her şeyi ile mükemmel, eksiği olmayan hangimiz varız, hangimiz mükemmeliz?” sözlerine kızdığını ifade eden cevaplar veriyor .... ya da hayata küsüyor. Sonuç doyumsuzluk... Ne yapsanız mutlu olmayacak görünüyor ...
Baba diyor ki; “canımıza okudu, kızımı tanıyamaz hale geldim....”
Benzeri olaylar zinciri ilerleyen dönemde toplumdan dışlanmayı getirebilir. “Hiç yakın arkadaşı yok” diyerek üzülebiliriz.
Basit çözüm çocuk yaştan itibaren alınacak “farkındakil dolu davranışlar” ile mümlün. Sınırların-kuralların  yol gösterici trafik levhaları gibi olduğunu unutmamalıyız. Sınırlar-kurallar çocukların haklarını kısıtlamak için değil, aksine onların toplum içinde diğerleriyle uyumu için gereklidir. Sınırlar-kurallar çocuklara korunduklarını, güvende oldukları ve değer verildikleri duygusu kazandırır. Sınırları-kuralları olan anne-babaların çocukları nerede-nasıl davranacaklarını bilirler.  Bildikleri için de  özgüvenleri vardır. Kuralları bildikleri için işbirliği yapabilirler, otoriteye saygı duyarlar, sorumluluk dolu davranışlarıyla toplumda saygı görürler. Değerleri olan bireyler elbette değerli-saygın olacaklardır.

Çocukluk aşamasını boşa harcadığımızı var sayalım. Ergenlik döneminde farkına vardık. Halâ daha yapacaklarımız var. Gerekli yönlendirmeyi anne-baba olarak biz yapamıyorsak şartları zorlamamız tepki ile karşılanabilecektir. Anne-baba dışında kişinin saygı duyacağı yakın çevre, bunun da mümkün olmadığı hallerde profesyonel destek alınmaı düşünülmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder