Birçok
evde çocuklar hükümdarlığını ilan etmiş durumda. Presesim-paşam diye diye bu
hale geldiler. Önceleri şikayetçi değildik. Şimdi yetişkin oldular. Ellerini ev
işlerine uzatmıyorlar. Marketten alınacaklar umurlarında değil. Söylediklerinizi
ne kadar duyuyorlar .... tabletlerinden-akıllı telefonlarından gözlerini
ayramıyorlar.
Anne-baba
ise çocuklarına söz geçiremediklerinden yakınıyorlar.
Oysa ki
çocuklar üzerinde otorite kurmak o kadar da zor değil.
Daha çocuk
yaşta kendi seviyelerine uygun işler verilmesi onları da mutlu edecekken; “dur
sen yapma, ben yaparım “ diyerek her işi ellerinden kaptık ..... okul döneminde
“dur sen ders çalış, kalkma ...” dedik, onlar da
başka işlerle meşgul oldular....
başka işlerle meşgul oldular....
Her
dönemde düzeltme mümkün olabilir. Umutsuzluk
çözüm değil.
Ancak yaş
ilerledikçe sorumluluk duygusunun kazanılması daha da güçleşecektir. Geç
kalmamak gerekir.
Ebeveynlerin
söz dinletebilmek adına yaptığı en büyük yanlışın; çocuğun her istediğini
yerine getirmek ve davranışlarına sınır koymamak olduğunu unutmayalım . Bu durum
en çok da çalışan anneler için söz konusu. Çocuğuna arzu ettiği kadar vakit
ayıramamanın verdiği duygusallık sınırların aşılmasına neden olabiliyor. Her
talebi karşılanan çocuk zafiyet alanlarını çok kolay tespit edebiliyor.
İsitismar kolaylaşıyor. Sonrasında ise doyumsuzluk tabloları ile
karşılaşıyoruz.
Yetişkin
olduklarında ortaya çıkan şikayetlerin sorumlusu aslında kim?
“Biz
fakirlik ve baskı altında içinde büyüdük , çocuklarımız maddi sıkıntı çekmesin,
baskı altında kalmasın ...“ derken düşündük mü-düşünüyor muyuz?” Çocukların her isteğini mi, yoksa makul olan
isteklerini makul zamanda mı yerine getirelim? Kendimize soralım.
Her
sitediğini yerine getirilen çocuklar mutlular mı? Yoksa doyumsuz kişiler mi oluyorlar?
Doyumsuz,
şımarık, sabırsız, şükürsüz, tembel, kural ve sınır tanımayan ..... bu
sıfatların insanda ortaya çıkardığı olumsuz duygulardan kaçınmak için; çocukluk
yıllarında oyun oynarken bile bu zamanları eğitim fırsatı olarak
değerlendirmeliyiz.
Dört
yaşına gelindiğinde kurallar öğrenilmiş olmalı.
Sınırlamalar
konusunda yetişmiş olunmalı.
Çok basit
bir örnek; evde “prensesim-paşam” diye hitap ettiğiniz sorumluluk bilinci,
sınırlar-kurallar eğitimi verilmemiş çocuk parka gittiğinde salıncak sırası
bekler mi? Hiç beklemeden “o insin ben sallanacağım” diyerek ortalığı ayağa
kaldırıyorsa bir şeylerin yanlış gittiği anlaşılmalı.
Diğer bir
örnek; yetişkin ve evlilik hazırlıkları yapan kızımız kaprislerini sıralıyor.
Hediye edilen yüzüğü beğenmediğini belli ediyor. Nezaket sınırları aşılıyor.
İlerleyen zamanda kendisine uzatılan hediye paketini açmadan “geri götür” anlamındaki
sözcüklerle kırıcı olabiliyor. Çiçekle gelen muhatabını “şurası solmuş”
anlamında eleştiriyor. “Prenses” diyerek yetiştirdiğimiz eserimiz hiç bir şeyi
beğenmiyor. “Ertrafına bakar mısın, her şeyi ile mükemmel, eksiği olmayan hangimiz
varız, hangimiz mükemmeliz?” sözlerine kızdığını ifade eden cevaplar veriyor
.... ya da hayata küsüyor. Sonuç doyumsuzluk... Ne yapsanız mutlu olmayacak
görünüyor ...
Baba diyor
ki; “canımıza okudu, kızımı tanıyamaz hale geldim....”
Benzeri
olaylar zinciri ilerleyen dönemde toplumdan dışlanmayı getirebilir. “Hiç yakın
arkadaşı yok” diyerek üzülebiliriz.
Basit çözüm
çocuk yaştan itibaren alınacak “farkındakil dolu davranışlar” ile mümlün. Sınırların-kuralların
yol gösterici trafik levhaları gibi
olduğunu unutmamalıyız. Sınırlar-kurallar çocukların haklarını kısıtlamak için
değil, aksine onların toplum içinde diğerleriyle uyumu için gereklidir.
Sınırlar-kurallar çocuklara korunduklarını, güvende oldukları ve değer
verildikleri duygusu kazandırır. Sınırları-kuralları olan anne-babaların
çocukları nerede-nasıl davranacaklarını bilirler. Bildikleri için de özgüvenleri vardır. Kuralları bildikleri için
işbirliği yapabilirler, otoriteye saygı duyarlar, sorumluluk dolu davranışlarıyla
toplumda saygı görürler. Değerleri olan bireyler elbette değerli-saygın
olacaklardır.
Çocukluk
aşamasını boşa harcadığımızı var sayalım. Ergenlik döneminde farkına vardık. Halâ
daha yapacaklarımız var. Gerekli yönlendirmeyi anne-baba olarak biz yapamıyorsak
şartları zorlamamız tepki ile karşılanabilecektir. Anne-baba dışında kişinin
saygı duyacağı yakın çevre, bunun da mümkün olmadığı hallerde profesyonel
destek alınmaı düşünülmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder