Günlerimin çoğunluğu torunumla birlikte geçiyor. Çocukluğumda oynayamadığım kadar oyunlara vakit ayırabiliyorum. Yap-boz yapıyoruz. Boyama kitaplarını rengârenk dolduruyoruz. Birlikte resim yaparken ortaya ilginç karikatürler çıkarıyoruz. Çizme kabiliyetim arttı. Dede olduğum ilk günlerde ninni söylemeye başlamıştım. Şimdi çocuk şarkılarını cesaretle söyleyebiliyorum. Mandallar, kâğıt parçaları, kısa renk renk ipleri oyuncak olarak kullanabiliyoruz. Çocuklar için yapılmış ucu plastik kaplı makasımızla kâğıt kesiyoruz. Kestiğimiz kâğıtları anlamlı
şekiller haline getirip yapıştırıyoruz. Sonra da duvara asıyoruz. Kâğıttan uçak ve helikopterler yapıyoruz. Yaptığımız uçakları sulu boya ile renklendirdiğimiz oluyor. Satın aldığımız oyuncaklar kadar evdeki mandallar da oyuncağımız olabiliyor. Boncuk dizmeyi seviyoruz. “Lego”lardan kule yapmak bugünlerde favorimiz. Evdeki oyunlarımız kadar açık havada dolaşmaktan da zevk alıyoruz. Henüz birlikte tiyatroya, sinemaya gidemiyoruz. Çocuk oyunlarına gitmeyi plânlıyoruz. Kısa süre sonra opera-bale izler hale gelebileceğiz. Yazın birlikte Kur’an kursuna bile gitmeyi ümit ediyoruz. Kısa süre sonra anaokulu safahatımız başlayacak. Dışarı çıktığımızda trene binip Bostancı’ya gitmeyi, sahilde yürümeyi, deniz taş atmayı, tekne barınaklarının sakin sularında yüzen balıkları izlemeyi seviyoruz. Kadıköy-Karaköy vapuruna binip martılara simit atmaktan zevk alıyoruz. Galata Köprüsünde balık tutanları izlemek, oltaya takılmış balıkları ellerimizle tutmak sıradan hale geldi. Yaptıklarımızdan çok mutlu olduğunu izleyebiliyorum.
O günümüz oyun dolu olsa bile; ara verdiğimizde canımız yine de sıkılabiliyor. Arada bir gelen “dede canım sıkılıyor” sızlanmaları oyuna doyum olmadığını gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder