28 Kasım 2014 Cuma

eskilerin hatırlattıkları

ey ayakkabı kaç çocuğa hizmet verdin ....

dede ... ..































Çocuk hata yaptıkça tecrübe kazanır *

-Çocuklar genel ahlak kurallarını çiğnemedikçe hata yapmalarına göz yummak gerekir. Çünkü çocuklar hata yaptıkça tecrübe kazanırlar. Tecrübe, başarıya yürüyen bir insanın   en güçlü hafızasıdır. Çocuk pratikte bir şeyle yaptıkça yapabileceği şeyleri keşfeder.
-Aşırı korumacı ailelerde ... .. çocuk .. hata yapmaktan korkar, hata

Koyun



Dergideki tarife uygun olarak; kulak çubuğu, pamuk, mandal  ve kırtasiyeden aldığımız hazır gözleri kullandık. Kına yerine sarı parmak boyası ile boyadık.

26 Kasım 2014 Çarşamba

Çalışan anneler ve çocukları

Anneler çocuğun ilk öğrenim yılına kadar işe gitmemeliler
Dün sabah yakınımızdaki ana okulunun kapsında düşündürücü bir manzaraya şahit oldum. Bir anne arabasına oturttuğu çocuğuyla birlikte ana okuluna doğru yaklaşıyorlardı. Ana okulunun kapısına geldiklerinde çocuk ağlamaya başladı. Anne hiç tepki vermeden hızlı hareketlerle oklulun bahçe

Bağımlılık mı, sosyal hayata hazırlık mı? *

-Anne ile çocuk arasında hamilelik döneminden itibaren ouşan duygu alışverişi, emzirme dönemiyle birlikte daha da güçlenir. Bu bağın eksikliği kadar fazlalığı da zararlıdır. Eğer kontrolden çıkarsa hem çocuğun hem de anne-babanın hayatını kâbusa çevirme riski taşımaktadır. ... ..
-Çocukların, aile içindeki halleri, koza içindeki kelebeğe benzer. Bir kelebek için “koza “yaşantısı”nın her saniyesi çok önemlidir. Hatta kelebeklerin kozadan çıkışı bile çok özeldir.
-Koza içindeki hayatını tamamlayan kelebek, yumuşacık başıyla önce kozayı deler. O narin ve hassas vucudu ile kozada açtığı küçücük delikten dışarı çıkmaya çalışır. Ama bu çok da kolay olmaz. Çünkü delik küçük, kelebeğin vucudu ise büyüktür. Yavru kelebek önce kafasını, sonra vucudunu o incecik delikten dışarı çıkarmak için mücadele eder. Rengârek ve hassas kanatları “ha yırtıldı,

24 Kasım 2014 Pazartesi

Güler misin & Ağlar mısın

Apartmanın önünde servisle gelen torunumu akşam üstü karşıladım. Hemen evde yapacaklarımızı konuşmaya başladık. Yemekten sonra her zamanki gibi birlikte vakit geçiriyoruz. Önce okuldan verilen kitaptaki resimli sayfaları inceledik. Boyanacaklar, sayılacaklar, farklılıkları bulunacak resimler derken kitaptaki talimata uygun uçan halılar kestik. Kesilmiş kağıt parçaları ve makas yerde dağınık duruyordu. Tekrar kitaba dönüp bir şeyler yapmadan önce;
-“Dağıttıklarımızı toplayalım mı?” diye sordum.
-“Olmaz, sonra toplarız”
cevabını verdi.
-“Olur mu canım, önce toplayalım, sonra oyuna devam ederiz” dedim.
Bana muzip bir tatlılıkla bakarak:
-“Dede, sen benim yardımcımışsın tamam mı, ben de sana emir

Beş yaş dönemimiz

Önceki sene, üç yaş döneminde “okullu olabilir miyiz?” denemesi yapmıştık. Üç-dört günlük okul hayatımız sonrasında zamanının gelmediğine, henüz erken olduğuna karar vermiştik.
Neden böyle bir deneme yapmıştık?
Yeni doğan dönemi ve üç yaşına kadar olan süreçte bebeklik dönemini yaşamıştık. Bebek bakımının doğal akışı içinde dede-torun bağları gittikçe kuvvetlenmişti. İki taraflı sevgi sarmalını yaşıyorduk. Allah’ın insana verdiği bu doyurucu duygunun kelimelere sığmayacak kadar büyük ve tarifi güç bir mutluluk olduğunu
yaşıyordum. Halâ daha bu durumu yaşıyorum.
Üç yaşına gelinceye kadar inisiyatif  tek taraflıydı. Dedenin kıyafet seçimi, yiyecekler konusundaki belirleyiciliği,  ne zaman parka gidileceği, uyku zamanının gelip gelmediği tek taraflı kararlarla oluyordu. Bütün

20 Kasım 2014 Perşembe

Bakıcı kadın sendromu *

-..... Gelişimin en hızlı olduğu ilk dört yaş döneminde, çocuk ile sosyal çevre arasında sözel ve duygusal iletişimin sağlıklı yürümemesi sonucunda oluşan bir sendromdur. ...  çalışan annelerin, çocuk gelişimi konusunda yeterli donanıma sahip olmayan bakıcı kadınlara emanet ettikleri çocuklarda sıklıkla bu sendrom görülür.
-Bu sendromu taşıyan çocuklar hırçın, içe dönük, konuşmayı sevmeyen, myhatabı ile göz teması kuramayan özelliklerişyle dikati çekerler. ... ... sendromu sadece bakıcılara emanet edilen çocuklarda değil, annesi bizzat yanında olduğu halde çocuk ile duygusal ve sözel iletişim kurmayan (veya kuramayan) çocuklarda da görülmektedir.
-Böylesi bir sendroma yakalanan çocukların ortak özelliği aşırı derecede
televizyon izleyicisi olmalarıdır. ... ..
-Dil gelişiminin taklitle gelişen bir beceri olduğu ve ilk iki yaş içinde çocukların konuşmaya başlayabilecek kabiliyette olduğu dikkate alınırsa bu dönemin televizyon karşısında geçirilmiş olması çocuktaki dil gelişimi geriliği olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuklarda ilk iki yaşta doğal bir süreç içinde vaktinde kazanIlamayan bu yetenek çocuğun diğer gelişim süreçlerini de etkileyebilmektedir.
-Örneğin sözel iletişim kurma becerisini elde edemeyen çocuk, muhatabıyla göz teması krabilme yeteneğinde de eksik kalmaktadır. Göz teması ise dugusal iletişimin en önemli unsurudur.Duygusal iletişimde de gelişme sağlayamayan çocuk genelde içe kapanmayı tercişh etmekte, “asosyal” bir yaşantıya yönelme eğilimine

19 Kasım 2014 Çarşamba

Kreş mi, büyük anne mi? *

-Birçok anne çalışma hayatına atıldığında çocuklarını emanet edecekleri yer konusunda tereddüt yaşamakta. Çok defa yakınları ile kreş arasında sıkışıp kalmakta. .... anneler, işe giderken çocuklarını kreşe mi yoksa büyük anneye mi (vaya yakın akrabaya mı) bırakmalı? ... ..
-.. “çocuk, büyük anneye  veya akrabalardan birinin yanına mı, kreşe mi emanet edilmeli?” sorusuna cevap vermek hemen hemen imkansızdır. Çünkü

Çocuk için en önemli gıda *

Sevgi & emzirme
 Bir çocuk için anne sevgisinin yerini hiçbir şey alamaz. Anne ile bebek arasındaki ilişkinin biyolojik ve ruhî anlamda en belirgin olduğu zaman emzirme süreci olarak vurgulanıyor.
İhtiyaç duyulduğu an sevgi
Çocukluk yıllarında yemeden, içmeden daha önemli olan şey, çocuğun sevgiye doymasıdır. Bir çocuk için anne sevgisi farklıdır. Doyurucu ve özeldir. Başkalarının sevgisine benzemez. Bir çocuk, herkesten yeterince sevgi alsa da yine de anne sevgisine muhtaçtır. ... .. Özellikle ilk dört yaş döneminde annelerine muhtaçtır. ... .. bu döneme “bağımlılık dönemi” diyoruz.
İhtiyaç duyduğunda annesini karşısında göremeyen çocuk, ilerleyen dönemde