Anneler çocuğun ilk öğrenim yılına
kadar işe gitmemeliler
Dün sabah
yakınımızdaki ana okulunun kapsında düşündürücü bir manzaraya şahit oldum. Bir
anne arabasına oturttuğu çocuğuyla birlikte ana okuluna doğru yaklaşıyorlardı.
Ana okulunun kapısına geldiklerinde çocuk ağlamaya başladı. Anne hiç tepki
vermeden hızlı hareketlerle oklulun bahçe
kapısını açtı ve çocuğu içeri aldı. Çocuğun düşmesini engellemeye yarayan kemerleri çözdü. Anne, çocuğun ağlamasını duymuyormuş gibi tepkisiz ve aceleci bir tavır içindeydi. Olayın devamını takip etmeden yoluma devam ettim.
kapısını açtı ve çocuğu içeri aldı. Çocuğun düşmesini engellemeye yarayan kemerleri çözdü. Anne, çocuğun ağlamasını duymuyormuş gibi tepkisiz ve aceleci bir tavır içindeydi. Olayın devamını takip etmeden yoluma devam ettim.
İki senedir
torunumu ana okuluna bırakırken izlediğim tablonun aynısıydı gördüklerim.
Anne-babalar
sabah erkenden
çocuklarını ana okuluna getiriyorlar. Aceleleri var.
Çocuklarının gönlünü yapacak kadar vakitleri yok. İşe yetişecekler. İçlerinden
geçen farklı olsa da; çocuklarının sızlanmalarını ya da ağlamalarını duymazdan
gelerek çocuğu kapıdan öğretmenlerine teslim edebiliyorlar. Bazen de ayaklarına
sarılan çocuktan kurtulmak için onu iten anne-babalar çıkabiliyordu. Anne-babaların
yüz ifadelerinden mutsuz olduklarını anlamak çok da zor olmuyordu. İki taraf da
çaresizlik içindeler. Anne-babalar, bazen yarı tehdit, yarı sitem dolu sözlerle
çocuklarını teselli etmeye de çalışıyorlar. “Bugün seni biraz daha erken
alacam....” ya da “ne konuşmuştuk, hani söz vermiştin, bugün hiç sesimi
çıkarmadan girecem demiştin..”
İlerleyen
günlerde kimi çocuklar, artık sızlanmadan sessizce okul apısından içeri girer
olmuşlardı. Çoğunun yüzü mutsuz, kayglı ama sessiz ... ..
Torunumla
okul kapısına geldiğimizde bu türden
tablolardan uzak durmaya gayret gösterdik. Hüzün verici tablolara şahit olmamak
için yakındaki park, market ya da sabah kahvaltımızı yapabileceğimiz yerlere
gitmeyi denedik. İki yıllık süreçte iç sızlatan tablonun parçası olmamaya özen
gösterdik. Çocuğun okula alışması için zamanı kullandık. Bir taraftan
sevdikleriyle kesintisiz birlikte olma isteği, diğer taraftan okula gitmesinin
zorunlu olduğu bilinci zaman içinde birbirini dengeler göründü. Bazen “öğrenilmiş
çaresizlik kavramını mı yaşıyoruz?” diye kendime soruyordum.
Torunlarından
biriyle beş yıllık yakın beraberliği olan bir dede olarak; okul öncesi
çocukları için en değerli şeyin “anne”
faktörü olduğunu yaşayarak tecrübe edindim. Anneler çocuğun ilk öğrenim yılına kadar kadar işe gitmemeliler.
Mutsuz çocukların geleceğin sorunlu yetişkinleri olabileceğini düşünüyorum. Devletin
karar vericilerinin; altı yaşına kadar çocuk ve annenin kesintisiz
birlikteliğini sağlayıcı teşvikler bulması gerektiğini düşünüyorum. Uzun vadede
devletin kazancı olacaktır bu durum. Annenin çalışmasında zorunluluk var ise; çocuğun
ilk yıllarındaki anne-çocuk birlikteliğindeki süre uzatılmaya çalışılmalıdır.
Bu sürenin sonunda ise çocuğa sevgi verebilecek büyük anneler-babalar ve aile
yakınları öncelikle düşünülmelidir. Doğrudan bakıcıya emanet etmek veya
doğrudan kreş ya da ana okuluna geçiş ilerleyen süreçte düşünülmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder