26 Kasım 2014 Çarşamba

Çalışan anneler ve çocukları

Anneler çocuğun ilk öğrenim yılına kadar işe gitmemeliler
Dün sabah yakınımızdaki ana okulunun kapsında düşündürücü bir manzaraya şahit oldum. Bir anne arabasına oturttuğu çocuğuyla birlikte ana okuluna doğru yaklaşıyorlardı. Ana okulunun kapısına geldiklerinde çocuk ağlamaya başladı. Anne hiç tepki vermeden hızlı hareketlerle oklulun bahçe
kapısını açtı ve çocuğu içeri aldı. Çocuğun düşmesini engellemeye yarayan kemerleri çözdü. Anne, çocuğun ağlamasını duymuyormuş gibi tepkisiz ve aceleci bir tavır içindeydi. Olayın devamını takip etmeden yoluma devam ettim.
İki senedir torunumu ana okuluna bırakırken izlediğim tablonun aynısıydı gördüklerim.
Anne-babalar sabah erkenden
çocuklarını ana okuluna getiriyorlar. Aceleleri var. Çocuklarının gönlünü yapacak kadar vakitleri yok. İşe yetişecekler. İçlerinden geçen farklı olsa da; çocuklarının sızlanmalarını ya da ağlamalarını duymazdan gelerek çocuğu kapıdan öğretmenlerine teslim edebiliyorlar. Bazen de ayaklarına sarılan çocuktan kurtulmak için onu iten anne-babalar çıkabiliyordu. Anne-babaların yüz ifadelerinden mutsuz olduklarını anlamak çok da zor olmuyordu. İki taraf da çaresizlik içindeler. Anne-babalar, bazen yarı tehdit, yarı sitem dolu sözlerle çocuklarını teselli etmeye de çalışıyorlar. “Bugün seni biraz daha erken alacam....” ya da “ne konuşmuştuk, hani söz vermiştin, bugün hiç sesimi çıkarmadan girecem demiştin..”
İlerleyen günlerde kimi çocuklar, artık sızlanmadan sessizce okul apısından içeri girer olmuşlardı. Çoğunun yüzü mutsuz, kayglı ama sessiz ... ..
Torunumla okul kapısına geldiğimizde  bu türden tablolardan uzak durmaya gayret gösterdik. Hüzün verici tablolara şahit olmamak için yakındaki park, market ya da sabah kahvaltımızı yapabileceğimiz yerlere gitmeyi denedik. İki yıllık süreçte iç sızlatan tablonun parçası olmamaya özen gösterdik. Çocuğun okula alışması için zamanı kullandık. Bir taraftan sevdikleriyle kesintisiz birlikte olma isteği, diğer taraftan okula gitmesinin zorunlu olduğu bilinci zaman içinde birbirini dengeler göründü. Bazen “öğrenilmiş çaresizlik kavramını mı yaşıyoruz?” diye kendime soruyordum.

Torunlarından biriyle beş yıllık yakın beraberliği olan bir dede olarak; okul öncesi çocukları için en değerli şeyin “anne” faktörü olduğunu yaşayarak tecrübe edindim. Anneler çocuğun ilk öğrenim yılına kadar kadar işe gitmemeliler. Mutsuz çocukların geleceğin sorunlu yetişkinleri olabileceğini düşünüyorum. Devletin karar vericilerinin; altı yaşına kadar çocuk ve annenin kesintisiz birlikteliğini sağlayıcı teşvikler bulması gerektiğini düşünüyorum. Uzun vadede devletin kazancı olacaktır bu durum. Annenin çalışmasında zorunluluk var ise; çocuğun ilk yıllarındaki anne-çocuk birlikteliğindeki süre uzatılmaya çalışılmalıdır. Bu sürenin sonunda ise çocuğa sevgi verebilecek büyük anneler-babalar ve aile yakınları öncelikle düşünülmelidir. Doğrudan bakıcıya emanet etmek veya doğrudan kreş ya da ana okuluna geçiş ilerleyen süreçte düşünülmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder