11 Ekim 2012 Perşembe

Mahsusçuktan oynayalım

Torunumu sabah evlerinden alarak kendi evimize geldik. Çocuğun sabah erken saatlerde kolayca kahvaltı edemediğini biliyoruz. Oyunlar eşliğinde kahvaltıyı zamana yayarak tamamladık. Babaannemizin gayretlerinin tükendiği anlarda dedenin devreye girmesi işe yarıyor diyebiliriz.
Sıra dışarı çıkmaya gelmişti. Sonbahar kendini daha fazla göstermeye başladığından biraz kalınca giyinerek dışarı çıkmaya hazırlanırken; “dur dede Zehra’yı almayı unuttuk!” ikazı ile yere eğilerek alıyormuş gibi yaptı ve çocuk arabasına oturmaya razı oldu.
Ankara’daki torunum son zamanlarda oyunlarımızın bir parçası haline geldi. Bazen pot kırdığımda “ama dede mahsusçuktan yapıyoruz” ikazı geliyor. Zehra henüz sekiz aylık olduğundan, oyuncak bebek yerine mahsusçuktan onu kullanıyoruz. Zehra’nın karnı acıktı demek “ben acıktım” , Zehra”nın tuvaleti geldi demek
“benim tuvaletim geldi” anlamında kullanılıyor. Artık bizlerde aramızda gerçek Zehra varmış gibi oyuna devam etmeyi öğrendik.
Dışarı çıkarken (mahsusçuktan) Zehra’yı da arabanın kenarına oturttuk, onun da emniyet kemerini bağladık. Çocuk arabasında arada bir Zehra’yla konuşarak önce yakınımızda ilkokul bahçesine gittik. Beden eğitimi dersindeki çocukların yüksek sesle bağrışmalarını ve koşmalarını izledik.  “Dede, çocuklar neden kavga ediyorlar. Kantine gidip kek alalım mı? Bu abla neden kenarda oturuyor?” sorularını sabırla cevaplamaya çalıştım. Gün içinde her ayrıntıyı hem oyun hem de yeni bir öğrenme konusu olarak değerlendirmeye çalışıyoruz. Kantine gittiğimizde satıcıdan kek istemeyi, parayı verip üzerini geri almayı, meyve suyunu seçmeyi, üzerimize dökmeden içmeyi, başkalarının yanında onları özendirecek kadar açıktan yiyip içmemeyi, ambalajları yere değil çöp kutusuna atmayı, okulun kapsını açan güvenlikçiye teşekkür etmeyi ihmal etmiyoruz. Bunları yaparken Zehra’yı da unutmuyoruz. Bak Zehracım kâğıtlar çöp kutusuna atılır, dökme sakın üzerin kirlenmesin. Zehracım karnın doydu mu, şimdi parka gidelim mi? Zehracım, bak yemeğini yemezsen parka gidemeyiz, hem ayakların uzamaz bisiklete de binemezsin.

Parka geldiğimizde Zehra varmış gibi birlikte sallandık. Düşmesin diye Elif ablası bir elinle zinciri tutarken diğer eli ile Zehra’yı tutmayı (tutuyormuş gibi yapmayı) ihmal etmedi. Kaydıraktan defalarca birlikte kaydılar. Birlikte saklambaç oynadılar. Israrlar üzerine dede de saklambaç oyununu katıldı. Birlikte saklambaç oynadık. Yorulmaya başladığımız saatlerde “biraz sonra gidiyoruz, bir kere daha kayalım gidiyoruz” ifadeleriyle parktan ayrılmaya razı olduk. Dönüş yolunda Zehra'yı unutmadan yanımıza (almış gibi yapmayı ) almayı unutmadık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder