31 Ekim 2012 Çarşamba

Mutluluk

Mutluluk, tarifi hem zor hem de kolay bir kavram. Biraz da “bardağın yarısı dolu, yarısı boş” meselesindekine benziyor. Ne olursa mutlu oluruz için bir örnek verelim. Eksik kalan yerleri herkes kendisine göre tamamlasın.
Kıdemli dede olan benim gibilerin vereceği örnek torunlarıyla ilgili olacaktır. Çoğu zaman yaptığımız gibi parka gittik. Bisikletine binerek gitmek istedi, öyle yaptık. Güzel bir sonbahar gününü değerlendirdik. Hava çok güzel olunca parka gelen çocuk sayısı da fazlaydı. Çocukların bağrışmaları, kaydırak başında ve salıncaklarda sıra mücadelesi torunumun yapısına uygun değil. Salıncak için sabırla sıra beklemeyi tercih eder. Kaydıraktan tam kayacağı an başka bir çocuk arkasından geliyorsa kenara çekilip diğerlerinin kaymasını bekler. O sırada korkuluk demirlerine tutunur. Kaydırak boşalmış ise kayar. Sağlamcı bir huyu var diyebiliriz. Bu konuda büyüklerinin ona bir telkini vb. olduğunu zannetmiyorum.
Parkta kaydık, sallandık, büyüklere ait kondisyon aletlerinde kendi ölçümüzde spor yaptık. Bazen tek başına, bazen dede torun birlikte oynadık. Bugün diğer çocuklarla doğrudan temas sağlamasak da, çocuklara ve anne-babalara ve ninelere-dedelere bakarak hoşça vakit geçirdik. Hatta İngilizce konuşan ve çocuğuna flüt çalan yabancı olduğu anlaşılan anneyi ilgi ile dinledik. Torunum konuşulan dili anlamayınca, İngilizce konuşulduğunu, küçük çocuğun annesini anlayabildiğini kendi aramızda konuştuk. Bugün parkın en yaramazı olan ve Türkçe konuşan George ve annesi ilgimizi çekenler arasındaydı.
Parktaki yoğunluktan sıkıldığımızda; “dede futbol sahasına gidelim” isteği üzerine yakındaki halı saha tesislerine gittik. Sık sık ziyaret ettiğimiz tesislerin çay içilen bölümünde sonbahar güneşinin tadını çıkardık.
“Dede çay içelim” isteği üzerine çaylarımız geldi. “Hani benim kekim?” sorusu üzerine kek de geldi.
İşte mutluluk tablosu bu bölümden sonra başladı. Torunumun bir eliyle keki tutuyor, diğer elindeki parmakların bir bölümüyle bardağı kavrıyor, boşta kalan parmaklar yanlara doğru açılmış, bardağı ağzına yaklaştırdığında dudakları ileri uzanarak sıcak çaydan bir nefes çekiyor. “Hüüppp” sesini keyifle dinliyorum. Ağzına aldığı keki ağzında dolaştırırken dudaklarının aldığı şekli, bardağı dikkatle tekrar masanın üzerine bırakırken gösterdiği çabayı takip ediyorum.
Kekin yarısına geldiğinde, “dede al, sen ye” sözlerini takiben ellerimi kullanmadan uzattığı keki bir lokma olarak ben alıyorum. “Hadi saklambaç oynayalım” isteği üzerine, iki saha arasındaki bölmede her zaman yaptığımız gibi oynuyoruz. İkimiz de yeteri kadar yoruluyoruz.
Uykusu geldiği izlenimi veren davranışlarını görünce eve dönmeyi teklif ediyorum. “Beni kucağıma al” demesi, artık yoruldum, bisiklete binmeden kucakta yürüyeceğim anlamına geliyor. Bir birimize sarılarak eve dönüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder